|
|
 |
|
Bedensel ve ruhsal değişiminizi izleyin |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Öncelikle unutulmaması gereken, hamileliğin bir kadının hayatındaki en önemli “yaşamsal kriz”lerden biri olduğudur. Hamilelik toplumda, kadınların hayatında köklü değişikliklerin olduğu bir dönem olarak da kabul edilir. Gebelik ve doğum, önemli biyolojik değişikliklerin yaşandığı bir süreç olduğu kadar; zaman zaman erken gelişim dönemlerine ilişkin çözülememiş ve bastırılmış çatışmaların da gündeme gelebileceği karmaşık bir süreçtir.
Kadının özgeçmişinde, anne-babası ve yakın çevresiyle ilgili tutum ve davranışlar, özellikle doğuma ilişkin bazı dogmatik düşünce kalıpları gebe üzerinde ciddi travmatik sayılabilecek örselenmelere, hatta yaralanmalara sebep olabilir. Kadın bir yandan hormonal ve estetik değişimlere uyum sağlarken bir yandan da bunun sekonder ruhsal etkileriyle boğuşmaktadır. Hamilelikte; hormonal ve bedensel değişmeler, kadını anneliğe hazırladığı gibi, yaşanılan psikolojik değişim sürecinin de bu rolü öğrenmeye yardımcı etkisi olduğu bilinir.
Arzu edilen mutlu bir gebelik sürecinden anne adayı çok büyük keyif alabilmektedir. Öte yandan bu sürecin nasıl devam edeceği, nasıl sonuçlanacağı da ciddi sayılabilecek bir merak konusu olması nedeniyle, hamilelik aynı zamanda bir stres kaynağıdır. Karnında büyüyen canlının sağlığıyla ilgili düşünceler bir anda her şeyin önüne geçer. Hamilelik boyunca annede gözlenen bazı korkular ve kaygılar normaldir. Bebeğin sağlıklı olup olmayacağı, kendi sağlığının durumu gibi konular, sık sık huzursuzluk yaratabilir. Bu duygular ifade edildiğinde, anlayışla karşılanmalıdır. Bu durumda eşin tutumunun, hamilelikte görülen bu huzursuzlukların giderilmesinde önemli rolü vardır. Yaşanan bu huzursuzluklarda, eşin desteği, ilgisi ve anlayışı, her iki tarafın da içinde bulunduğu karmaşayı azaltır.
Doğumu takip eden ilk birkaç yıl, bebek ve bebeği ilgilendiren konuların dışında kalan her şey arka plandadır. Bu nedenle bazı evliliklerde eşler birbirinden bu dönemde uzaklaşabilmekte, hatta kopabilmektedir. Kadın eşinin nasıl bir baba olacağını ya da olduğunu, nasıl bir koca olduğundan daha fazla düşünmeye başlar. Eşinin iyi bir baba olabilmesi onun çekiciliğini arttırırken, yaşayacağı zorluklar kadın için erkeğin çekiciliğini yitirmesine yol açar. Erkeklere yönelik ilgi azlığı, eşine ve cinselliğe ilgisinin azalmasını da beraberinde getirebilir.
Pek çok anne adayı ve yeni anne olan kadın, eşlerinin kendilerini anlayamadığından yakınır. Oysa bir erkek için, anneliğe geçen kadındaki değişimleri anlayabilmek çok zordur. Bu dönemde eşinin fiziksel ve duygusal ilgisinden neredeyse tamamen mahrum kalmaya başlayan pek çok erkek kendisini yalnız, terk edilmiş ve değersiz hissetmeye başlar. Bu dönemde kadının sadece eşiyle değil annesiyle, ailesiyle, arkadaşlarıyla, kariyeriyle ilişkisi farklılaşır, yön değiştirir. Hamile kadının yaşadığı duygusal süreçler; kadının kendi ailesi ile olan geçmişinden, annesi ile ilişkilerinden ve kendisinin annelikle ilgili algılarından etkilenir. Annesiyle ilişkisi sadece anne ve kız ilişkisi olmaktan çıkar ve anneyle başka bir annenin ilişkisine dönüşür.
Pek çok kadının ruh halinde, hamilelikte ve anne olduktan hemen sonra anlık ve keskin iniş çıkışlar gözlenir. Bir an çok mutluyken, kısa bir süre sonra, ağlamaya başlayabilir. Annenin gebeliğe uyumu için birtakım fiziksel değişiklikler gerçekleşir. Örneğin kalbin pompaladığı kan miktarı ve dolaşan kan hacmi artar. Kanın yapısı değişir. Sindirim sistemindeki hareketlerin yavaşlaması sonucunda mide yanması ve kabızlık ortaya çıkar.
Bebeklik döneminin sona ermesi ve çocukluğun başlamasıyla annenin hormonları dengelenmeye başlarken çocuk da artık derdini anlatabilmektedir. Geçici olduğu bilinse de iki yıl, eşlerin yabancılaşması için yeterli bir süredir. Bu nedenle eşler birbirine destek olmayı, duygu ve sıkıntılarını paylaşmayı ihmal etmemelidir. Eşler arası hoşgörü ve yardımlaşmanın en gerekli olduğu dönem; bu iki yıldır.
|
|
|
|
|
|
Bugün 19 ziyaretçi (37 klik) kişi burdaydı! |